Demokratik Kurumlar Platformu öncülüğünde, “Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa demokratik çözüm” kampanyası kapsamında Amed’den Ankara’ya gerçekleştirilen “Demokratik Çözüm ve Özgürlük Yürüyüşü” 4’üncü gününde Mersin’de bir dizi etkinlikle devam etti.
Gerçekleştirilen yürüyüşün ardından Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, siyasi ve sivil toplum örgütü temsilcileri ile bir otelde bir araya gelindi. Buluşmada ilk olarak Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanı Zeynel Kete, söz aldı. Kete, Aralık ayındaki katliamlara değinerek, ülkenin bir barışa ihtiyacı olduğunu söyledi.
‘SORUMLULUK TÜRKİYE HALKLARINDADIR’
Çiğdem Kılıçgün Uçar da Aralık ayında yaşanan katliamlara işaret ederek, bu katliamlarda yaşamını yitirenleri andı. Bugünkü direnişlerinin o günkü mücadelenin eseri olduğunu vurgulayan Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Demokratik Çözüm ve Özgürlük Yürüyüşü’nün” amacına değinerek, “Kritik bir eşikteyiz. Kürt halkının özgürlük yürüyüşü devletin tüm imha, asimilasyon ve kırım politikalarına rağmen yüz yıldır sürüyor. Türkiye’de Kürt sorununa dair herkesin söz kurması gerekiyor. Aydın ve yazarların bu konuda söz kurmaları çok önemli” şeklinde konuştu. Yarın Ankara’da Meclisin önünde olacaklarını belirten Çiğdem Kılıçgün Uçar, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Uluslararası Komployla Suriye’den çıkardığı dönemde; “Ya tekrardan dağa seçilecek ve binlerce insanın ölümüne mal olacak bir süreç devam edecek. Ya da buranın çözümü Kürt sorunu, demokratik çözümü Ankara’dır, Meclis’tir” şeklindeki ifadelerini hatırlatarak, “O yüzden de bu yürüyüşümüzün duraklarından birisi Ankara’dır, Meclis’tir. Son durak olarak söylemeyelim. Çünkü sadece Meclisi sorumlu kalacak bir yer olarak görmüyoruz. Bizim açımızdan en büyük sorumluluk sahibi Türkiye halklarıdır” dedi.
‘ŞİDDETİN TEMELİ İMRALI’DA UYGULANAN REJİM’
“Çözüm sürecine” işaret eden Çiğdem Kılıçgün Uçar, o dönem Milli Güvenlik Kurulu’nda çıkarılan kararla “Çöktürme Planının” devreye konulduğunu ve halen bu planın yürütüldüğünü ifade etti. Çiğdem Kılıçgün Uçar, “İşte o yüzden önümüzde bizi bekleyen ikinci yüzyıl o kadar kritik bir dönemde. Ya yüzyılın tekrarını yaşayacağız ya da o yüzyılı devletin bütün işte baskı mekanizmalarına rağmen hep birlikte değiştireceğiz. Aslında çokça uzun bir süredir Türkiye’de iktidar bütün Türkiye’yi Kürdistan’dan yürüttüğü politikalarla yürütüyor. Mesela tarif edelim tek tek. Tecrit politikası ne hikmetse sadece Kürt merkezli Kürt orijinli görüldü. İmralı Cezaevi’nde başladı, her yerde yaşıyoruz. Bugün Mersin’de barış abluka altına alındı, bizler alınmadık. Bugün Mersin’de demokratik çözüm abluka altına alındı, biz alınmadık. Kadın arkadaşlarımız biz kadınlar sokağa çıktığımızda bizden önce alanı tutan polis devletine dönüştü. Emekçiler sokağa çıktığında en demokratik, en yaşamsal hakları için bir tehditle karşı karşıya kaldılar. Niye? Demokratik talepler toplumsallaşmasın diye, kadınların talepleri hakları bütün toplumda karşılık bulmasın diye, emekçilerin talepleri anlaşılmasın diye, yaşadığımız şiddetin temeli, İmralı’da uygulanan tecrit rejimidir. Devamı geldi kayyum rejimi. Üç dönemdir Kürt halkının iradesi yok sayılıyor. Sadece Kürdistan’da sınırlıydı, artık Kürdistan dışındakilerle de kayyum rejimiyle karşı karşıyayız. Hem tecridin kendisi hem de kayyumun kendisi bu rejimi ayakta tutan iki önemli dinamik oldu. Ve barışa giden yolu demokratik çözüme giden yolu tıkamakta da önemli araçları haline getirdiler” ifadelerini kullandı.
‘ROJAVA’YA SAHİP ÇIKACAĞIZ’
Çiğdem Kılıçgün Uçar, şöyle devam etti: “Rojava’da Kürt halkı bir bütün, demokratik değerleri savunan Ermeni halkı, Süryani halkı, Araplar bir bütün yeni bir sistem inşa etti. Bütün halkların bir arada yaşayabildiği, eşbaşkanlık sisteminden kadınların haklarının yasal güvenceye alınabildiği, bütün anadillerin yasal güvence altına alınabildiği bir model açığa çıktı. Bugün aslında Kuzey ve Doğu Suriye’de ya da Ortadoğu’da yürütülen hegemonik savaşın kendisinde yeni idare biçimlerinin, yeni idare yöntemlerinin nasıl olacağına dair de bir savaş var. Hem vekalet savaşları var, hem enerji savaşları var çok ciddi. Enerji koridorları bu dönem açısından Kürdistan’dan geçiyor. Her biri bu enerji koridorlarını kendi güvenlik koridorları haline getirmeye çalışıyor ve her biri ulus devlete karşı bir derman olarak, bir çiçek olarak açığa çıkmış olan Rojava’yı boğmak için oradalar. Biz Rojava’yı hep Kadın Devrimi olarak tarif ettik. Rojava sınırları çoktan aştı. Dalga dalga bütün dünyaya yayıldı. Kadınların bu sınırları aşan mücadelesi karşısında da Türkiye başta olmak üzere bütün hegemonik güçler bize sınır dayatıyor. O yüzden dün nasıl Kobaniê’ye sahip çıktıysak bugün de Rojava’ya Rojava’nın yarattığı değerlere sahip çıkmaya devam edeceğiz.”
‘ÇÖZÜM ADRESİ BELLİ’
“Kürt sorununu ülkede çözülür mü, çözülmez mi, buna bile karar vermeyen ve verdirmek istemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız” diyen Çiğdem Kılıçgün Uçar, ülkedeki sorunların temelinde ülkenin kurucu unsuru yani Kürtleri tanımaktan geçildiğini vurguladı. Bu yüzyılın Kürt sorununda çözümsüzlüğü değil çözümü dayattığını sözlerine ekleyen Çiğdem Kılıçgün Uçar, Kürt sorununun çözüm muhatabının ve anahtarının Abdullah Öcalan olduğunu söyledi. Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Sorunun muhatabı Sayın Abdullah Öcalan’dır ve fiziki özgürlüğünün sağlanması gerekiyor” dedi.
‘BARIŞA İHTİYAÇ VAR’
Akdeniz Belediyesi Eşbaşkanı Hoşyar Sarıyıldız da bu ülkede en fazla barışa ihtiyaç duyulduğunu belirterek, “Ülkemizde ve coğrafyamızda büyüyen bu kaosa artık bir dur denmesini ve başta Türkiye olmak üzere coğrafyamızda barışa büyük bir ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken bir yüzyıl daha ıskalamamak adına bu onurlu barışı hep birlikte tesis etmemiz gerektiğini hatırlatıyorum” dedi.
Toplantı basına kapalı devam etti.