Son dönemlerde gündemi fazlasıyla meşgul eden Sedat Peker’in iddialarıyla ilgili bir değerlendirmede Bülent Arınç’tan geldi. Ortaya atılan iddiaların araştırılması gerektiğini ifade eden Arınç, “Şimdi bizim şanlı yargımızın ne kadar bağımsız ne kadar tarafsız olduğunu göstermesi lazım. Göstermelidir” dedi.
Eski TBMM Başkanı, Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, organize suç örgütü lideri Sedat Peker‘in yayınladığı videolarda ortaya attığı iddiaların araştırılması gerektiğini söyledi.
Independent Türkçe’den Can Bursalı’nın sorularını yanıtlayan ve son dönemlerde ortaya atılan iddialar sonrası yargının harekete geçmesi gerektiğini ifade eden Arınç, “Lohusa kadınların bile tutuklandığı, çocukları ile beraber cezaevinde kaldığı bir Türkiye’de, kanser hastalığı ile boğuşurken bile tahliye edilmeyen insanların bulunduğu bir Türkiye’de tutuklamalar yapılacaksa bu ağır suçların sahipleri hakkında herhalde yapılacak. Bu yargının görevidir. Tabii Adalet Bakanımızın, yargının, HSK’nın ve bunlara talimat verme durumunda olan herkesin ‘Bu olayların üzerine gideceksiniz arkadaş. Ben sizden adalet bekliyorum’ demesi lazım. Yargı eskiden bağımsızdı. 2010’dan bu yana ona bir de tarafsız kelimesini ekledik. Şimdi bizim şanlı yargımızın ne kadar bağımsız ne kadar tarafsız olduğunu göstermesi lazım. Göstermelidir” diye konuştu.
İşte Arınç ile yapılan röportajdan bir kesit;
– İstifa sürecine giderken kullandığınız ifadeler vardı. Osman Kavala’dan ve Selahattin Demirtaş’tan bahsetmiştiniz. Önce Devlet Bahçeli sonra cumhurbaşkanı tarafından eleştirildiniz ve istifa ettiniz. Az önce de benim söylediğim doğrudur, ya da hata yapmış olabilirim dediniz. O günkü sözlerinizi şimdi nasıl değerlendiriyorsunuz? Hala o sözlerin arkasında mısınız? Yoksa hata yaptığınızı düşünüyor musunuz?
Ben uzun tutukluluğa itiraz ediyorum. O isimleri ben vermiyorum. Verene de bir şey demiyorum. Yani örneklerden bir tanesi belki o olabilir. İsmi veren ben değilim ama ısrarla sorulunca, uzun tutukluluğa karşı olduğumu söyledim. Tutuklama sebepleri yoksa serbest yargılanma asıldır. Tutuklu olmak istisnaidir. Bunu ben Ergenekon davaları sürerken de söyledim. Ve kendimi örnek verdim. Ben 15 yıl ağır hapis talebi ile yargılandım. 1985 yılında. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde. 2,5 sene sonra ben beraat ettim. Davanın başladığı günden 2,5 sene sonra beraat ettiğim güne kadar ben tutuklanmadım.
Savcı tutuklama talep etmedi. 5 sene ceza verdikleri gün benim hakkımda tutuklama kararı çıkmadı. Yani ben o günlere mi özeneceğim şimdi? Şimdi hapşıran adamı gel bakalım deyip tutuklayan yargıda bir sorun var. Ben bu yargıdaki soruna itiraz ediyorum. Çok basit suçlamalar ile hatta gazeteciler için düşünürsek, yazdığı yazıdan dolayı 70 yaşını geçmiş insanların cezaevinde olmasını nasıl izah edebileceksiniz? 15 Temmuz’a giden yolda, yazı ne kadar etkili oldu? Karikatür ne kadar etkili oldu?
Ben Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çok kararını beğenirim. İfade özgürlüğü konusunda bir kararında, ‘Herkesin hoşuna giden sözleri söylemek ifade özgürlüğü değildir, herkesin canını sıkan, yüzünü buruşturan, İnsanı irite eden, hatta bu kadar da olmaz dedirtecek şeylerin söylenmesi ifade özgürlüğüdür.’ O yüzden sonuna kadar eleştirin. Eleştiriye açık olacağız. Ama asla hakaret olmayacak, asla istihza olmayacak.
– Sedat Peker’in paylaştığı videolardaki sözleri ve iddiaları var. Türkiye’nin gündemi de bu konuya kilitlendi. Sizin değerlendirmeniz nedir?
Ben Sedat Peker’in konuşmaları veya burada söz ettiği insanlar ile ilgili olarak, isim bazında bir değerlendirme yapmak istemiyorum. Ama bir olgu var. Bu olgu üzerinden yaşadığım birkaç konuyu size aktarmak istiyorum. Şimdi bir defa, yolsuzluk dünyanın en eski işidir belki. Ama yolsuzluk yani haksız kazanç, nüfuz suiistimalinin yasalarımıza göre suç olmasının yanında inancımız da bunu reddeder. İnancımızda alın teri kutsaldır.
Biz 55 çıkar amaçlı suç örgütünü çökerttik. Tayyip Bey’in talimatıyla. O yüzden bu tür olayların içerisinde hiç kimse, -geçmişe bakarak söylüyorum- Tayyip Bey’in bir katkısını aramasın. Yargı gözünü kırpmadan bu işlerin üzerine gidecek. Eskiden derlerdi ki hâkim vicdan ve cüzdan arasında kalıyor. Kalmayacak. Bu konudan dolayı birisinin şikâyetçi olmasına gerek yok, bunlar takibi şikâyete bağlı suç değil ki. Bunlar cürümdür. Cürüm ne demek? Bilerek ve isteyerek işlenen suçtur. Buradaki her iddia mutlaka savcılar tarafından incelenmeli. Çünkü ben yolsuzluk için çete kuranların, terör için çete kuranlardan farklı olmadığını düşünürüm.
– Herhangi bir adım atılmadı henüz…
Bilmem, atarlarsa atacaklar. Ben dediğim gibi şu bütüncül bakışın içinde kalmaya çalışıyorum. Yargı gereğini yapmalıdır. Nasıl yapacak? Bütün bu iddiaları en ciddi biçimde inceleyecek ve sonucu kamuoyuna açıklayacak. Lohusa kadınların bile tutuklandığı, çocukları ile beraber cezaevinde kaldığı bir Türkiye’de, kanser hastalığı ile boğuşurken bile tahliye edilmeyen insanların bulunduğu bir Türkiye’de tutuklamalar yapılacaksa bu ağır suçların sahipleri hakkında herhalde yapılacak. Bu yargının görevidir. Tabii Adalet Bakanımızın yargının, HSK’nın ve bunlara talimat verme durumunda olan herkesin ‘Bu olayların üzerine gideceksiniz arkadaş. Ben sizden adalet bekliyorum’ demesi lazım. Şimdi işin yargı boyutu, emniyet bürokrasisi boyutu var. Emniyetin dışında başka eller de olabilir. Kendi içlerinde tekrar bir arınma gerekiyorsa, bunu yapacaklardır. Ve vatandaşa bilgi verilecektir. Tatmin edilecektir. Çünkü demokrasinin iki önemli ölçütü şeffaflık ve hesap verebilirlik. Her şey şeffaf olacak. E bu adam bunları bugün söylüyor, acaba doğru mu? Yanlış da olabilir. Ama onları araştırma görevi, yargının görevi. Bir bak bakalım ne diyor? İtham ettikleri şeylere bir bak bakalım, onları bir dinle.
“BÜTÜN BUNLARIN ARAŞTIRILMASI YARGININ GÖREVİDİR”
Beraat- i zimmet asıldır. Hemen suçlu ilan etme. Bunlar özellikle bazı kişiler için şu anda Türkiye’de uygulanıyor. Ama bazı insanlar için de peşinen terörist denerek ismi de konulabiliyor. Hukuk bu, Balzac demiş ki adalet örümcek ağına benzer, küçücük sinekler takılırlar, ama eşek arıları deler geçer. Bu tarife uymasın bizim adaletimiz. Çünkü Allah bize emrediyor adaleti. Bu seküler hukuk için de böyledir. Bütün bunların araştırılması, devletin görevidir, yargının görevidir, emniyetin görevidir, güvenliğin görevidir. Bütün buralarda aksaklıklar olabilir mi?
“HALA KÖŞESİNDE BU KONUYLA İLGİLİ YAZMAYAN İNSANLAR VAR”
Peker ne diyor? Namusu maaşı kadar olanlar diyor. Ne kadar acı bir şey. Düşünebiliyor musunuz? Hala köşesinde bu konuyla ilgili yazı yazmayan insanlar var. Hala bu olayları duymazdan gelenler var. Devekuşu gibi kafasını kuma sokmuş, ‘beni görmüyorlar’ diyor. Türkiye’de medyanın düştüğü hale bakın. Bereket ki sosyal medya var, Youtube kanalları var. İnsanlar onları daha çok takip ediyor. Bugün amiral gemileri hepsi battı çıktı. Bu çok ayıp bir şey. Mücadele etmek istiyorsak medya görevini yapacak.
Yargı görevini yapacak, siyaset görevini yapacak. Siyasetin içindeki insanlar kendi görev alanlarını iyi yapacaklar. Şeffaf olacaklar ve hesap verecekler. Hesap vermek hamasi nutuklar atarak olmaz. İddialara cevap vererek olur. Topu taca atarak olmaz. Top sahada oynanacak. Sahada top çevirmeyeceksin, golü atacaksın. Ne sorulduysa ona göre cevap vereceksin. Sayın Cumhurbaşkanımızın son konuşmasında ‘Bunlarla aynı çuvala girenler pişman olurlar’ dedi.
“ŞANLI YARGIMIZIN NE KADAR BAĞIMSIZ OLDUĞUNU GÖSTERMESİ LAZIM”
Olmuşlardır da nitekim. Yani bu tür insanlara selam verenler bile günün birinde hem yalnız kalırlar hem şaibe altında kalırlar. Bütün siyasetçiler için bunları söylüyorum. Buna itina gösterenler de var, hiçbir şey olmaz canım, millet bunları görmez, duymaz diye düşünenler de var. Ama bu olay hepimizin aklımızı başımıza getirmeli. Bu vesile ile her konunun üzerinde ciddiyetle durmalıyız. Meclis Başkanı arzu ederse, TBMM’de bir araştırma komisyonu da kurulabilir. Ama önemli olan şey, şimdi bu iddiaların değerlendirilmesini bizim yargımızın yapmasıdır. Yargı eskiden bağımsızdı. 2010’dan bu yana ona bir de tarafsız kelimesini ekledik. Şimdi bizim şanlı yargımızın ne kadar bağımsız ne kadar tarafsız olduğunu göstermesi lazım. Göstermelidir.
– Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden istifa ettikten sonra aktif siyaseti bıraktınız mı?
Aktif siyaseti, 2015’teki 7 Haziran seçimlerinden sonra bıraktım. 3 dönemim dolmuştu. 5 dönem milletvekilliği yaptığımı biliyorsunuz zaten. Yani 20 yıl parlamentoda kaldım. Ama 2015 7 Haziran seçimlerinde de adaylığımı koymadım. Başbakan yardımcısıydım. Hükümet kurulamadığı için bir süre o görevim devam etti. Sonrasında Başbakan Yardımcılığı’nı da sayın Tuğrul Türkeş’e devrettim. Dolayısı ile aktif siyasetten ayrılmış oldum. O günden sonra da aktif siyasette bulunmadım. Ama şimdi sizin de gördüğünüz ofisimde hem arabuluculuk yapıyorum resmi olarak hem de siyaset konuşuyorum. Türkiye’nin her yerinden gelen insanlar, ülkem ile ilgili sorunlar soruyor, pek çok şey konuşuyorlar. Ben de onlara bildiğim kadarıyla bir şeyler söylemeye gayret ediyorum. Mayıs 2019’da Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile Yüksek İstişare Kurulu kuruldu. Gerçekten aktif siyasetten ayrılmış eski TBMM Başkanları Yüksek İstişare Kurulu’nda toplandık. Ama geçen kasım ayında Haber Türk’teki meşhur programdaki sözlerim, üzerinden 4 gün geçtikten sonra sayın Cumhurbaşkanımız ve sayın Bahçeli tarafından çok ağır ifadeler ile eleştirildi. Ben de o şartlar altında Yüksek İstişare Kurulu’nda görev yapmayacağımı ifade ettim ve istifa dilekçemi kendilerine gönderdim.