15. Uluslararası Tıp Hukuku Sempozyumu’nun Teşkilat Komitesi Üyesi ve Almanca Panelisti Mersinli Avukat Sahra Düzgün Tucel, 6-7 Haziran’da Azerbaycan’da düzenlenecek sempozyumda Türkiye’yi temsil eden konuşmacılar arasında yer alarak; taşıyıcı annelik ve heterolog yapay döllenmenin vatandaşlık ile soy bağı üzerindeki etkilerini anlatacak. Tucel, bu şekilde dünyaya gelen çocuklar için bir de uluslararası adli işbirliği protokolünün gerekliliğini savunacak.
INJURİA Dergisi Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Sahra Düzgün Tucel ile Yönetim ve Yayın Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hakan Hakeri; Azerbaycan, Türkiye ve Almanya tarafından Azerbaycan’ın Bakü şehrinde 6-7 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan ve konuşmacı olarak katılacakları Uluslararası Tıp Hukuku Sempozyumu’na ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“O Çocuklar İçin Uluslararası Adli İşbirliği Protokolünün Gerekliliğini Savunacağım”
Sempozyumda yapacağı sunumun detaylarından bahseden Avukat Sahra Düzgün Tucel, “Sempozyumda, ‘Taşıyıcı annelik ve heterolog yapay döllenmenin vatandaşlık ve soy bağı üzerine etkileri’ konulu bir sunum yapacağım. Her gün biraz daha globalleşen bu düzen içerisinde ne yazık ki her ülkenin kendi iç hukuk mevzuatlarında farklılıklar olması, yabancılık unsuru barındıran hukuki problemlerin işin içinden çıkılmaz bir hal almasına sebebiyet verebiliyor. İşte tam da bu nedenle heterolog yapay döllenme ve taşıyıcı annelik yoluyla dünyaya gelen çocuklar için bir uluslararası adli işbirliği protokolünün gerekliliğini savunacağım” dedi.
“Bu Son Sempozyum İlk Defa Üçüncü Bir Ülkede Düzenlenecek”
Prof. Dr. Hakan Hakeri ise 2005 yılından itibaren Türk-Alman Hukuku Sempozyumu olarak başlatılan, ve iki ülkenin karşılıklı olarak düzenlediği sempozyumdan söz ederek; “En sonuncusu 19’uncu sempozyum olarak, 2020 yılında Kayseri Barosu ev sahipliğinde düzenlenecekken; korona sınırlamaları nedeniyle iptal edildi. O tarihten sonra sempozyum gerçekleştirilemedi. Bu sene tekrar sempozyumun düzenlenmesi çalışmaları yapılırken; Azerbaycanlı meslektaşlarımızdan sempozyumun Bakü’de düzenlenmesi önerisi geldi. Böylece sempozyum Azerbaycan-Türkiye-Almanya Tıp Hukuku Sempozyumu oldu. Dolayısıyla ilk 14 sempozyum, Türkiye ve Almanya’da düzenlenirken; bu son sempozyum ilk defa bu iki ülke dışında bir üçüncü ülkede, kardeş ülke Azerbaycan’da da düzenlenecek” diye konuştu.
“Uluslararası Bir Etkinlik Çok Daha Yararlı Oluyor”
Sempozyumun uluslararası ölçekte düzenlenmesinin sebebini de açıklayan Hakeri, “Bugün bilim alanında ülkelerin işbirliği her zamankinden daha büyük önem arz ediyor. Bir ülkenin kendi tecrübelerini, sorunlarını, önerilerini başka ülkelerle paylaşması; bilimsel işbirliği anlamında önemli katkılar sağlıyor. Bu nedenle, tek başına bir ülkenin bir bilimsel etkinlik yapmasındansa, uluslararası bir etkinlik çok daha yararlı oluyor. Öte yandan özellikle uygulamacı meslektaşlar ile genç bilim insanlarının da uluslararası tecrübe kazanmasını sağlıyor” dedi.
“Birçok Ülke, Temel Kanunlarını Almanya’dan Alıyor”
Hakeri, Uluslararası Tıp Hukuku Sempozyumu’nun özellikle Almanya ile düzenlenmesinin nedenlerine de değinerek; “Çünkü Almanlar; felsefe, bilim, teknik vesaire dışında ayrıca hukuk alanında da oldukça ileriler ve dünyaya rol model oluyorlar. Birçok ülke, temel kanunlarını Almanya’dan alıyor. Bizim mevcut ceza kanunumuz da Alman Ceza Kanunu’ndan oldukça esinlenmiştir. Bir önceki ceza muhakemesi kanunumuz da doğrudan Almanya’dan iktibas edilmiştir. Tıp hukuku alanında da Almanya öncü rol oynamaktadır. Gerek aydınlatma, rıza, hekimlerin yükümlülükleri gibi klasik konularda; gerekse klonlama, kök hücre, yapay zeka, robot teknolojileri gibi modern konularda Almanya’da yıllardır yapılan tartışmalar ve yayınlar var. Bu nedenle; Alman meslektaşlardan çok şey öğrenebiliriz. Türkiye ve Azerbaycan’daki tıp hukuku sorunları için çözüm önerileri de bu şekilde geliştirilebilir” ifadelerine yer verdi.
“Türkiye, Bundan 20 Yıl Önce Tıp Hukuku Alanında Emekleme Aşamasındaydı”
Kongrenin Azerbaycan’da düzenlenmesinin faydalarına da değinen Hakeri, “Türkiye, bundan 20 yıl önce tıp hukuku alanında emekleme aşamasındaydı. Son 20 yılda büyük gelişmeler kaydettik. Benzer şeyleri Azerbaycan için de söyleyebiliriz. Tıp hukukunun henüz gelişmekte olduğu bir ülkede böyle bir sempozyum birçok yönden yararlı olacaktır. Hem Alman hem Türk bilim insanları ve uygulamacılarının sunumları hem de bizzat Azerbaycan’dan sunum yapacak bilim insanları ve uygulamacıların sunumları bu bilim dalının Azerbaycan’da gelişmesine katkı sağlayacaktır. Öte yandan bu sempozyum hem Türk ve Alman meslektaşların Azeri meslektaşlarla bağlantı kurmasını sağlayacak hem de Azerbaycan’da tıp hukuku farkındalığını sağlayacaktır” dedi.
“Ana Konuları; Klasik Tıp Hukuku Konuları ile Modern Biyotıp Konularından Oluşmaktadır”
Öte yandan sempozyumda yapılacak sunumların detaylarını paylaşan Hakeri, “Sempozyumun ana temasını 21. Yüzyıl’da tıp hukuku ve insan haklarının korunması oluşturmaktadır. Bu çerçevede az önce de ifade ettiğim gibi kongrenin ana konuları klasik tıp hukuku konuları ile modern biyotıp konularından oluşmaktadır. Örneğin; hasta hakları, uluslararası tıp hukuku metinleri, üreme teknolojileri, anneliğin statüsü, gebeliğin sonlandırılması, embriyon hakları, gen mühendisliği, cinsiyet değişikliği, tıbbi araştırmalar, ötanazi, organ nakli, yeni teknolojiler, estetik cerrahide hukuki sorumluluklar, sır saklama yükümlülüğü, tazminat sorumluluğuna alternatif yöntemler, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatları, mesleki sorumluluk sigortası gibi konular sempozyumda tartışılacaktır” şeklinde konuştu.
“Türkiye ve Azerbaycan’dan Çok Sayıda Müracaat Oldu”
Sempozyumda eş zamanlı tercümelerin yapılacağına da dikkat çeken Hakeri, “Sempozyum iki gün sürecek. Sabahı erken saatlerinden akşam geç saatlere kadar iki gün boyunca sunumlar yapılacak. Çok sayıda talep olduğundan tüm sunumları programa sığdırmakta güçlük çekiyoruz. Almanya’dan üç profesör sunum yapacak. Türkiye ve Azerbaycan’dan çok sayıda sunum yapılacak. Ayrıca dinleyici olarak da katılmak üzere Türkiye ve Azerbaycan’dan çok sayıda müracaat oldu” dedi.