Pervin Buldan, faili meçhul cinayete kurban giden eşini yıllarca “Cumartesi Anneleri” ile birlikte arayan bir isim.
Yakınlarını kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin başkanlığını yapan Buldan, 1995’te “Cumartesi Anneleri”ne katılarak uzun yıllar Galatasaray Lisesi önündeki eylemlerde yer aldı.
1999 seçimlerinde Halkın Demokrasi Partisi’nden İstanbul milletvekili adayı olan Buldan, partisinin yüzde 10 seçim barajını aşamaması nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giremedi.
2002’de Demokratik Halk Partisi’nden tekrar İstanbul milletvekili adayı olan Buldan, partisinin barajı aşamaması nedeniyle yine seçilemedi.
Buldan, 2007’de bağımsız aday olarak katıldığı seçimde Iğdır’ın ilk kadın milletvekili olarak TBMM’ye girmeyi başardı.
23 ve 24’üncü dönem Iğdır, 25, 26 ve 27’nci, dönemde İstanbul Milletvekili olan Buldan, 2013 yılında başlayan “çözüm süreci”nde “İmralı heyeti”nde yer alan isimlerden biri.
Kasım 2015 ile Şubat 2018 tarihleri arasında TBMM Başkanvekilliği görevinde bulunan Buldan, 3 yılı aşkın bir süredir Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Eş Genel Başkanlık görevi yürütüyor.
Buldan, Independent Türkçe’nin sorularını yanıtladı. Buldan, Kürt sorunundan çözüm sürecine, kapatma davasından cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar gündemdeki konulara ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Buldan’ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
HDP’ye açılan kapatma davasında iddianame iade edildi. Yeni bir iddianame hazırlanıp tekrar Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurma durumu olabilir mi?
HDP’ye açılan kapatma davası iddianamesinin boş olduğunu başından beri söylüyoruz. Zaten boş olduğu için iade edildi. Barış, adalet ve demokrasiyi savunmaya ilişkin yaptığımız konuşmaları suç teşkil edecek şekilde kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle iddianame yapılıp AYM‘ye gönderilmiş. AYM’nin bu iddianameyi kabul etmeyeceğini biliyorduk. Yeni hazırlanacak bir şeyin olmadığını da biliyoruz. Kapatılma davası tamamıyla ülkenin gündeminden çıkmalı. Türkiye’nin daha derin ve konuşulması gereken konuları var. Bunun kimseye bir getirisi olmaz.
“HDP, Türkiye’de barışı savunan tek partidir”
Kendilerini “ulusalcı” ve “milliyetçi” olarak tanımlayan partilerin “HDP kapatılmalıdır” kampanyasının hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını düşünüyorsunuz. Neden bu sürekli ısıtılıp gündeme getiriliyor?
Bunu kendilerine alan açmak için yapıyorlar. HDP, Türkiye’de barışı savunan tek partidir. HDP, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunan, savaş teskerelerine onay vermeyen tek partidir. Elbette hepsini katarak söylemiyorum ancak büyük bir çoğunluğu HDP’nin yaptığı etkinlik ve mücadelenin Türkiye’nin geleceği açısından önemli olduğunu bildikleri için bunu yapıyorlar. Çok açık ve net söylüyorum; HDP’nin kapatılmasını isteyenler, partimizin bugünkü duruşundan rahatsız olanlardır.
“Aldığımız stratejik karar birçok şeyi değiştirdi”
Çözüm sürecinde HDP üzerinden AK Parti eleştiriliyordu. Şimdi ise sizin üzerinizden yine CHP ve İYİ Parti eleştirilerin odağında. Neden HDP üzerinden başkaları kriminalize ediliyor?
HDP’nin özellikle çözüm sürecinde oynadığı olduğu rol ve misyon çok önemliydi. Bugünkü şartlar aynı noktada olmasa da AKP ile bir çözüm süreci dönemi yaşandı. Mevcut koşullar AKP iktidarının biteceği bir dönemi gerektiriyor. Biz tavrımızı Türkiye halklarının geleceğine göre belirliyoruz. Son seçimler HDP açısından önemliydi. Aldığımız stratejik kararın birçok şeyi değiştirdiğini gördük ve bu AKP’yi rahatsız etmeye başladı. Rahatsız olanlar HDP’yi öcü bir parti gibi göstermeye çalışıyor. Daha önce söylediğimiz gibi mevcut durumu değiştirmek için geniş kesimlerin birlikteliğine, demokrasi ve güç birliğinin daha da büyümesine ihtiyaç var. HDP kimin yanında yer alırsa o taraf yıpratılmaya çalışılıyor. Artık bunu önemsemiyoruz. Bizim için önemli olan Türkiye toplumunun demokrasi mücadelesidir.
Siyasette sizi en çok rahatsız eden suçlama nedir? Mesela neden PKK ile ilişkilendirilmenizin sonu gelmiyor?
Çünkü bu işlerine geliyor. Türkiye’nin Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı yaşamış olduğu bir kriz ve kaos var. Oysa istenilse muhataplarıyla çözülecek bir sorundur. Bizi sürekli terörle ya da PKK ile bir araya getirme veya birlikte olduğunu gösterme çabası algı operasyonudur. Toplumun kafasını karıştırmak ve verdiğimiz demokrasi ile insan hakları mücadelesini kriminalize etme amaçlıdır. Böylesi suçlamaları asla kabul etmiyoruz. Her zaman söyledik şimdi de söylüyoruz; şiddetin her türlüsüne karşıyız. HDP şiddetin karşısında olan, savaşı değil barışı savunan, çözümsüzlüğü değil çözümü savunan bir partidir. Dolayısıyla iktidarın özellikle böylesi ithamlarla HDP’yi Türkiye toplumu nezdinde farklı bir yere koymak ve algı oluşturmak için yaptığını biliyoruz ve bunu şiddetle reddediyoruz.
“Amaç AKP’ye kaybettirmekti”
Yerel seçimlerde seçmenlerinizin Millet İttifakı adaylarına oy verdiği bilinmesine rağmen bu sizin kendinizi yakın hissettiğiniz Millet İttifakı tarafından neden hiç dile getirilmiyor?
Millet İttifakı’nın içerisinde olan bir parti değiliz. Başında da söylediğim gibi stratejik bir karar aldık. Özellikle İstanbul, Ankara, Adana, Antalya ve Mersin gibi büyükşehirler için bu kararı aldık. Amaç AKP’ye kaybettirmekti. Dolayısıyla Millet İttifakı içerisinde yer aldığımızı söylemeleri çok normal. Parti olarak girdiğimiz seçimlerde biz aslında Millet İttifakı’na değil, demokrasi güç birliğine destek verdik. O yüzden de böyle davranmaları normal. Stratejimizi Türkiye halklarının yararını gözeterek belirledik.
“Esnaf ziyaretlerimiz bile engelleniyor”
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Demokrasi ve Atılım Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, CHP’li vekiller, salgın döneminde bile esnafla bir araya geldiler. Anadolu’nun kent ilçe ve köylerini gezdiler. Sizler ne yaptınız? Esnaf ziyaretleri yapıyor musunuz? Esnaf size nasıl dert yanıyor?
Biz de zaman zaman esnafı ziyaret ediyoruz. Örneğin Van’a giderek oradaki iş adamlarıyla bir buluşma gerçekleştirdim. Esnafı da ziyaret ettim ama bizim yaptığınız ziyaretler diğer parti genel başkanlarının yaptığı ziyaretler gibi değil, çünkü sürekli engeller ile karşılaşıyoruz. Mesela Van’daki tüm çalışmalarıma polis müdahale etti ve esnaflarla bir araya gelmemiz engellendi. Maalesef diğer liderler gibi esnafı dolaşamıyoruz. Ancak tüm bunlara rağmen emek ve ekonomi komisyonumuz yaptığı çalışmalar doğrultusunda esnafının sorunlarını dinledi. Esnafın kan ağladığını, iktidardan yaka silktiğini, zor ve perişan bir durumda olduğunu biliyoruz. İşçiye, emekçiye ve esnafa büyük bir haksızlık yapıldığını biliyoruz. Yaşanan sorunlarla ilgili olarak birçok arkadaşımız meseleyi Meclis gündemine taşıdı. Bunun için kanun teklifleri ve önergeler bile verildi. Fakat AKP hükümeti işine gelmediği için ne teklifleri ne de önergeleri gündemine almadı.
“Üçüncü bir yola ihtiyaç var”
Millet İttifakı’nı oluşturan muhalefet parti liderlerinin değerlendirme yapmaktan geri durduğu Selahattin Demirtaş’ın “HDP öncülüğünde üçüncü ittifak mümkün” açıklaması için neler söylemek istersiniz?
Üçüncü ittifak dediğimiz konu yeni bir ittifak değildir. Yıllardır üçüncü bir yola ihtiyaç olduğunu söylüyoruz. Millet İttifakı’nın dışında üçüncü yol dediğimiz konu, Türkiye’de ötekileştirilen, yok sayılan, farklı inanç ve mezheplerin, kadın ve gençlerinde içerisinde olduğu demokrasi ve güç birliğidir. Sayın Demirtaş bu şekilde söyledi. Bu yeni bir ittifak değildir. Bu üçüncü yol ne Cumhur ne de Millet İttifakı’nda olmayan ama mağdur olan, zarar ve zulme maruz kalmış, yok sayılmış ve inkar edilmiş kesimlerin bir araya gelmesidir. Buna ihtiyaç var. Biz bunun öncülüğünü yapıyoruz. Bu kesimlere giderek onları dinliyor ve mücadelelerine destek veriyoruz. Mesela Alevilerle bu dönemde çok yoğun bir şekilde bir araya geldik. Milyonlarca ifade edilen Alevi yurttaşlarımızın zorunlu din dersi başta olmak üzere, cem evlerinin ibadethane olarak kullanılması gibi birçok sorunu var. Dolayısıyla tüm bu kesimlerle gelecekte hem seçim ittifakı hem de demokrasi ve güç birliğinin üçüncü bir yol olarak siyasete dahil olmaları gerektiğini düşünüyoruz.
“İktidar, Kandil, İmralı ve HDP süreci birlikte yürüttü”
Çözüm süreci gibi çok değerli bir çaba ortaya kondu. Siz de bizatihi içinde yer alarak hem İmralı hem de Kandil’e gittiniz. Ancak o çabaların heba edildiği acı şekilde görüldü. Sizce Kürt sorunun çözümü için yeni yol ve yöntemler aranıyor mudur?
Şu an için bunu ifade etmek zor. Karşımızda Kürt sorununun çözümünü kolaylaştıracak ya da bu çözümü gündemine alacak bir iktidar yok. Evet o dönem kıymetli bir dönemdi. 2013-2015 yılları arası benim de içerisinde bulunduğum ama daha sonra bunun üzerinden gerçekten çok spekülasyonların olduğu, işte ‘Kandil’e gittiler, İmralı’ya gittiler’ gibi bir ülkenin İçişleri Bakanı’nın bile bunu malzeme olarak kullandığı bir süreci yaşadık. Oysa bu süreç iktidarın, HDP’nin, Kandil’in, İmralı’nın birlikte yürüttüğü bir süreçti. Asla birbirinden bağımsız bir şekilde ele alınamaz. O süreçte en önemli şey hiç kimsenin yaşamını yitirmemiş olmasıydı. Tek bir insanın bile burnunun kanamadığı bir dönemi yaşadık. İnsanların kapısına cenazeler ve tabutlar gitmedi. Bizim açımızdan en önemli olanı buydu. Biz yine aynı noktada, aynı görüşteyiz. Kürt sorunu demokratik yöntemlerle çözülmediği sürece Türkiye’de demokrasiden, adaletten, hukuktan, ya da hukukun üstünlüğünden bahsedilemez.
“Rant elde edenler Kürt sorununun çözümsüzlüğünden besleniyor”
Organize suç örgütü lideri olduğu ifade edilen Sedat Peker gibi bir adam bile Kürt ve Alevi sorunu çok basit çözülür. Bilinçli olarak çözülmek istenmiyor ifadelerini kullandı. Gerçekten sorun çözülmek istenmiyor mu?
Şu an itibarıyla çözülmek istenmiyor. Çünkü çözümsüzlük süreçlerinden beslenenler, rant elde edenler var. Bunlar çözümün önündeki en büyük engellerdir. Evet, istenirse Kürt sorunu muhataplarıyla çok kısa bir sürede çözülebilecek bir sorundur. Abdullah Öcalan ailesiyle yaptığı son görüşmede ‘bana onay versinler, 3 gün içerisinde bu sorunu bitiririm’ demiştir. Karşılığında ne yapılıyor? Tecridi ağırlaştırılıyor. Abdullah Öcalan sorunun muhataplarından biridir. Dolayısıyla çözülmek istenen bir sorunda tecrit değil, muhatapların kolaylaştırıcı, konuşabileceği, görüşlerinin kamuoyuna paylaşabileceği ve hukuki anlamda da özellikle avukatlarıyla görüşmelerinin yapılacağı bir ortamın yaratılması gerekiyor. Ne yazık ki şu an itibariyle böyle bir ortam yok. Tecrit derinleştiriliyor ne avukat ne aile ne de siyasi heyetler ile görüştürülüyor. Bu da sorunun çözümüne en büyük engeldir.
“Katliamın talimatını Mehmet Ağar ve Tansu Çiller verdi”
Sedat Peker rahmetli eşiniz Savaş Buldan’ın Mehmet Ağar’ın talimatıyla öldürüldüğünü, Ağar’ın Buldan ve diğer Kürt iş adamlarından çantalar dolusu para aldığını söyledi. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
O dönem Türkiye’de özellikle Kürt iş adamları başta olmak üzere binlerce insanın ölümüne sebep olan, katliam emrini veren ve tetikçileri belirleyen bir ekip vardı. Derin devlet dediğimiz, devletin içerisinde odaklanmış çetelerin uzantılarının başbakanlığa, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne kadar gittiği bir dönemden bahsediyoruz. Talimatın kimler tarafından verildiği defalarca söyledik, şimdi de aynı noktadayız. Evet, talimat Mehmet Ağar ve Tansu Çiller tarafından verildi. Para alma-verme meselesi kesinlikle yalandır. Bu sadece Savaş Buldan meselesi değil, çünkü binlerce insan yaşamını yitirdi. Musa Anter, Medet Serhat, Yusuf Ekinci ve Mehmet Sincar gibi binlerce insan aynı yöntemlerle katledildi. Behcet Cantürk ve Savaş Buldan’ın öldürülme olayı açık ve net olarak ortadadır. Mehmet Ağar’ın ‘ben devlet adına bin operasyon yaptım”, Tansu Çiller’in de “elimizde Kürt iş adamları listesi var bunlardan hesap soracağız” açıklamaları vardır. Tüm bunlardan sonra iftira atmak kabul edilemez. Bu yaşamını yitiren binlerce insana hakarettir. Listeler hazırlandı ve birçok kişi katledildi. Bunun hesabını sormaya devam edeceğiz. Kimse bunun önünde engel oluşturamayacağı gibi başka bir algı da yaratamaz.
“Sancar o dönem HDP’li bile değildi”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, dün katıldığı bir TV programında 7 Haziran-1 Kasım sürecinde Mithat Sancar’ın “Suriye’nin kuzeyinde kurulacak bir devletin başına Abdullah Öcalan’ın geçmesine onay istediğini” iddia etti. Doğru mu bu?
Başta yalan söylediğini belirtmek isterim. Akil insanlar heyetinde yer alan Eş Genel Başkanımız, o dönem HDP’li bile değildi. Cumhurbaşkanı danışmanları ile devleti temsilen yetkililerin katıldığı ve tamamıyla çözüm süreciyle alakalı toplantılar olduğunu kendisi de ifade edecektir. Bu tür itham ve suçlamaları kabul etmeyeceğimizi herkes bilmeli.
“Çalışma Meclis çatısı altında yapıldı”
Bakanı Soylu ayrıca Ahmet Davutoğlu’nun “HDP ile bir anayasa hazırlayabiliriz” dediğini ifade etti. O dönemdeki görüşmelerde bu konu gündeme geldi mi?
Anayasa çalışmasında olan arkadaşlarımız vardı. Meclis’te bir anayasa komisyonu kurulmuş ve içerisinde bütün siyasi partilerden üçer temsilci yer alıyordu. Çalışma Meclis çatısı altında yapıldı. Bunun dışında yapılan bir çalışma yok. Yapılacak yeni bir anayasa çalışmasında HDP’nin yer alması kadar daha doğal ne olabilir? Türkiye’de yeni bir anayasa yapılacaksa eğer HDP de diğer partilerde elbette yer alacak.
“HDP’nin çıkmazda olduğu iddiası doğru değil”
HDP’nin bir çıkmazda olduğu ve politika geliştiremediği ile ilgili bazı eleştiriler var. Bu eleştiriyi yapanlar daha ziyade Kürt hareketine yakın duran ve geçmişte içinde yer alan isimler… Gerçekten HDP bir çıkmazda mı?
HDP bir çıkmazın içerisinde değil. HDP, Türkiye halklarına umut ve cesaret veren tek parti. Yarası olan gocunur. HDP’yi eleştirenler önce dönüp kendilerine baksınlar. Yaşanan onca zulüm, engelleme ve müdahaleye rağmen HDP hala ayaktaysa bu büyük bir başarıdır. Asla bir çıkmazın içerisinde olduğumuzu düşünmüyoruz. Aksine mücadeleyi büyüterek genişlemiş, Türkiye halklarının geleceğine umut ve cesaret olmuşuz. Bu umut ve cesaret bizi ayakta tutan tek gerçekliktir.
“Kürt sorunu da diğer sorunlar da bizim meselemizdir”
Kürt parti ve aydınlardan HDP’ye yönelik bir diğer eleştiri de Türk soluna ağırlık verdiği ve yer yer onların söylemlerinin etkisi altında kaldığıdır. Yapılan eleştirilerde haklılık payı olduğunu düşünüyor musunuz?
Hayır düşünmüyorum. Eleştiriye açık bir partiyiz. Ancak HDP sadece Kürtlerin değil, Türkiye’de ezilen tüm kesimlerin partisidir. Türkiye’de sadece Kürt sorunu var demiyoruz, ülkede aynı zamanda Alevi, kadın, dil, kimlik, kültür… sorunu vardır. Elbette bu ülkede bir Kürt sorunu vardır. Hiçbirini diğerinden daha üstün ya da ayrı bir yere koymuyoruz. Hepsine yanı mesafede ve eşitlikle yaklaşıyoruz. Ama Kürt sorunu belki bunlardan çok daha derin ve daha büyüktür. Biz zaten bunun mücadelesini veriyoruz. Kürtlerin ana dilinde eğitim görme hakkı başta olmak üzere kültürel, kimlik ve yaşadığı bütün sorunların dile getirilmesi mücadelesinde HDP elinden geleni yapıyor. Kürt sorunu da diğer sorunlar da bizim meselemizdir. Bir sorunu öncelikle hale getirip diğerlerini görmezden gelemeyiz.
“Mevcut cumhurbaşkanı mutlaka ama mutlaka değişmeli”
HDP yeni ittifak sisteminde dengeleri değiştirecek unsur olarak görülüyor. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için HDP’nin kırmızı çizgileri olmazsa olmazı nedir?
İsim ve ittifaklar meselesi şu an gündemimizde yok. Zamanı geldiğinde bunları konuşuruz. Bizim ilkesel olarak durduğumuz nokta demokratikleşme, insan hakları ve hukukun üstünlüğüdür. Ülkeyi kim yönetirse yönetsin bunlara göz önünde bulundurmalı. Mevcut cumhurbaşkanı mutlaka ama mutlaka değişmeli. Ülkeyi bu hale getiren AKP hükümetinin Türkiye halklarına bir faydası yok. HDP olarak tavrımızı Türkiye halklarının ihtiyacına re belirleyerek zamanı geldiğinde ilkelerimizi ortaya koyacağız.
“İsimler üzerinden tartışma yaratmak seçimlere gölge düşürür”
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Ben seçildiğimde eleştirilerden ders alacağım” açıklaması “aday oluyor” yorumlarına neden oldu. HDP olarak Kılıçdaroğlu’nu destekler misiniz?
Şu an bir şey diyemem. Gerçekten şu an isimler üzerinden bir tartışma yürütmüyoruz. Henüz bu sorunun cevabı açık ve net değil. Zamanı geldiğinde mutlaka cevabını vereceğiz. İsimler üzerinden bir tartışma yaratmak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin üzerine gölge düşürmekten başka bir işe yaramaz. Dolayısıyla şimdiden isimlere üzerinde bir tartışmanın doğru olmadığını düşünüyoruz.
“Belediyelerin rant alanı olarak kullandığı Sayıştay raporlarıyla da tespit edildi”
Neredeyse kazandığınız bütün belediyelere kayyumlar atandı. Bölgeden size gelen haberler nasıl? Kayyumlar hizmet ediyor mu?
Kayyumların yaptığı yolsuzluk ve hırsızlıklar gün yüzü gibi ortada. Kayyumların belediyeleri bir rant alanı olarak kullandığı Sayıştay raporlarıyla da tespit edildi. Hükümet keyfi olarak belediye eş başkanlarımızı görevden aldı. Herhangi bir soruşturma ve cezalık durum da yok. Atanan kayyumlar belediyeleri rant alanı olarak kullandı ve hala kullanmaya devam ediyor. Herhangi bir hizmetleri de yok. Talan, soygun, hırsızlık ve yolsuzluk dahil her türlü pislik var. AKP hiç sevinmesin, ilk seçimde o belediyeleri tekrar geri alacağız. İyi hizmet etti diye halk kayyumlara oy vermez. Asıl olan gerçeklik kayyumların hırsızlık ve yolsuzluklarıdır.
“Tüm engellemelere rağmen mücadelemizi süreceğiz”
HDP’nin zamanın ruhunu okuduğunu ve Kürtlerin gerçek sorunlarını doğru argümanlarla gündemleştirmede başarılı olduğunu düşünüyor musunuz?
Elimizden geldiği kadar yapıyoruz. Bunda başarılı olduğumuzu da söyleyebiliriz. Kürt halkı yıllardır acı çekti ve zulümlere maruz kaldı. Kürt halkının yıllardır yaşamış olduğu tüm acılar hepimizin acısıdır ki ben de onlardan biriyim. Bir Kürt ve kadın olarak tüm acılarımız ortaktır. Kürtlerin yaşadığı sorunları dile getirmek ve bunun mücadelesini vermek bizim için bir onurdur. Bu onur ve mücadele devam edecek. Nerede olursa olsun, karşımıza ne tür engeller çıkarılırsa çıkarılsın, Kürtlerle birlikte tüm halkların acılarının son bulması için bu mücadeleyi sürdüreceğiz.
“Ortak mücadele, güç ve demokrasi birliği diyorum”
Son olarak vermek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Son dönemde Kürtler, HDP ve Türkiye halkları üzerinde büyük bir baskının olduğunu ifade etmek isterim. Baskı ve zulüm politikalarının bitmesi için Türküyle, Kürtüyle, muhafazkarıyla, Sünnisi ve Alevisiyle geniş bir birlikteliğe ihtiyaç var. Her kesimin bu yaşananlar karşısında ortak bir tavır ve mücadele hattında buluşması gerekiyor. Önemli olan mücadele ve halkların birlikte başarı yakalamasıdır. Bu şansı yakalar ve mücadeleyi büyütebilirsek geleceğimiz daha parlak olur. Meseleye böyle bir sorumlulukla yaklaşıyor ve bu anlayışla yola çıktık. Ortak mücadele, güç ve demokrasi birliği diyorum.