Ana Sayfa / Manşet / İHD Mersin Şubesinden “Yaşamı savunuyoruz” nöbeti

İHD Mersin Şubesinden “Yaşamı savunuyoruz” nöbeti

İHD, 30 kentte cezaevlerinde artan ölümlere ve hasta tutukluların sağlık hakkına erişimde yaşadıkları sorunlara dikkat çekmek için “Yaşamı savunuyoruz” nöbeti başlattı. İHD Mersin Şubesi de bu kapsamda dernek binasında nöbet eylemi başlattı.

İHD Mersin Şubesi’nin, dernekte başlattığı “Yaşamı savunuyoruz” nöbeti ziyaretlerle sürdürdü. “Yaşamı savunuyoruz” nöbetini sürdüren İHD Mersin Şubesi, ardından basın toplantısı düzenledi.

Açıklamanın yapıldığı şube binasında “Yaşamı savunuyor, hasta mahpuslara özgürlük istiyoruz” pankartı asıldı. Açıklamaya İHD Mersin Şube yöneticilerinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Açıklama metnini okuyan Cezaevi İzleme Komisyonu Sözcüsü Battal Gazi İnci, Adli Tıp Kurumlarının (ATK) yeniden yapılanması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti;”

Türkiye hapishanelerindeki mahpuslara dayatılan insanlık dışı koşullar, hapishanelerin fiziki koşullarının yetersiz oluşu ve sağlığa erişim haklarının sağlanmaması nedeniyle mahpusların ruh ve beden bütünlükleri tehdit altındadır. Mahpusları, insan olmaktan kaynaklanan haklarından soyutlayan zihniyet; yasal düzenlemeler, uygulamadaki keyfiyet, etik olmayan yaklaşımlar ve bürokratik engellerle özellikle hasta mahpuslar için insani olmayan bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Gittikçe otoriterleşen ülke yönetiminin en katı uygulamalarının görüldüğü hapishanelerde; otoriteyi ve kuralları dayatan, yaşam hakkını ve özgürlükleri değil, güvenliği ön planda tutan bir anlayış hakim olmuştur. Bu anlayış, mahpuslara ve ailelerine onarılması mümkün olmayan zararlar vermekte, başta yaşama hakkı olmak üzere birçok hak ihlali yaşanmaktadır.

Sadece 2021 yılı Aralık ayında ulaşabildiğimiz verilere göre 6 mahpus hapishanelerde, 1 mahpus ise hastalığı ileri bir aşamaya geldikten sonra hakkında verilen tahliye kararı akabinde yaşamını yitirmiştir. Yaşamını yitiren mahpuslardan Halil Güneş, Abdurrezzak Şuyur ve Bangin Muhammed derneğimiz tarafından oluşturulan ve 604’ü ağır olmak üzere 1605 kişinin bulunduğu hasta mahpus listemizde bulunmaktaydılar. Yaşamını yitiren her üç hasta mahpusun da hastalıkları nedeniyle infazlarının ertelenmesi ve tedavilerinin hapishane dışında yapılması için ilgili mercilerle defalarca resmi yazışma ve görüşmeler yapılmasına, milletvekilleri tarafından soru önergeleri verilmesine rağmen yetkililer tarafından gerekli adımlar atılmamış ve göz göre göre bu ölümler yaşanmıştır. Şu an Türkiye hapishanelerinde tutulan ve sağlık durumları kritik seviyede bulunan Mehmet Emin Özkan, Aysel Tuğluk, Sıddık Güler, Fatma Özbay, Ahmet Çakal, Ali Osman Köse ve Yusuf Özmen gibi hapishanelerde yaşamını devam ettiremeyecek durumda olan bütün ağır hasta mahpusların infazlarının ertelenerek tedavilerinin yapılmasını bir kez daha talep ediyoruz.

İnfaz yasasının “Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” başlığını taşıyan 16. Maddesinde; maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabileceği belirtilmiştir. Fakat uygulamada “toplum güvenliği bakımından tehlike” unsurunun kolluk güçlerinin insafına bırakılmış olması büyük sorunlar yaratmaktadır. Hasta mahpuslarla ilgili tıbbi değerlendirmelerin esas alınması yerine, şablon gerekçelerle “toplum güvenliği bakımından tehlikelilik” unsuruna atıfla infazın devam etmesi sorunu çözmekten uzak ve kabul edilemez bir yaklaşımdır. İlgili kanun maddesinde mahpusların sağlık hakkını önceleyen ve Cumhuriyet Savcılarının takdir hakkını kaldıran bir kanuni düzenleme yapılmalıdır. Ayrıca Anayasanın 104. Maddesi ile Cumhurbaşkanına tanınan af yetkisinin mahpuslar arasında ayrım gözetilmeksizin kullanılması gerektiğini de belirtmek isteriz.

Sağlık kurullarınca düzenlenen raporların Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından onaylanmayıp Adli Tıp Kurum tarafından yeniden rapor düzenlenmesi de var olan sıkıntıları daha da artırmaktadır. Mevcut kurumsal yapısı ve siyasi iktidara bağlılığı nedeniyle tarafsız davranamayan, bu nedenle de verdiği kararlarda, bilimsel ve objektif kriterlere uygun değerlendirmeler yapmayan Adli Tıp Kurumu’nun halen resmi bilirkişi konumunu sürdürüyor olması ciddi bir sorun yaratmaktadır. Bağımsız konumda olmadığı açıkça ortada olan Adli Tıp Kurumu’nun resmi bilirkişilik uygulamasına son verilmediği sürece sorunlar devam edecektir. Mahpusların sağlık durumlarının bağımsız hekimlerden oluşan heyetler tarafından tespit edilmesi ve raporların bu bağımsız heyetler tarafından hazırlanması yıllardır kronikleşen bu problemin çözümüne katkı sağlayacaktır.

Birleşmiş Milletler resmi belgesi olan ve üye ülkelerce de kabul edilen İstanbul Protokolünde “tutuklu ve hükümlü konumda da olsa her hastanın kendi doktorunu seçme ve raporlarının bağımsız bilirkişilerce hazırlanmasını isteme hakkı vardır”. Üniversite hastaneleri, eğitim araştırma hastaneleri, tam teşekküllü devlet hastaneleri, hasta mahpusların sağlık durumlarıyla ilgili objektif süreçler yürütüp raporlar hazırlayabilir. Adli Tıp Kurumu raporlarının ve kolluktan gelecek raporların hazırlanma sürecinin hayli uzun sürmesi durumu ağır olan, bir gün dahi cezaevinde tutulmaması gereken mahpusların ölüme terk edilmesi anlamına gelmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, hasta mahpusları durumunu yakından ilgilendiren Gülay Çetin/ Türkiye kararında, mahpusların hastalıklarının ilerlemesine yol açan idari uygulamalar nedeni ile AİHS’de işkence yasağını düzenleyen 3. ve ayrımcılık yasağını düzenleyen ve 14. maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye’yi mahkûm etmiştir. AİHM ayrıca Hükümete de tutukluluk koşullarıyla ilgili düzenlemelerde her türlü insani önlemi almaları gerektiği önerisinde bulunmuş ve ATK’nın yeniden yapılandırılarak prosedürlerin basitleştirilmesi gerekliliği noktasında uyarılarda bulunmuştur. Ancak Türkiye’de yargı organları AİHM’in vermiş olduğu bu karardan sonra da Anayasa’nın 90. maddesi gereği bir iç hukuk normu haline gelen uluslararası sözleşmelere uymamakta, soruna ne insani ve vicdani ne de hukuki açıdan bakmaktadırlar. Türkiye’nin de imzaladığı uluslararası birçok sözleşmede hastalar ve hasta mahpuslar için düzenlemeler mevcut olup Türkiye mahkeme ve idari organlarının bu düzenlemelere uyması bir zorunluluktur. Bizler hasta mahpuslar için merhamet, insaf ya da lütuf değil adalet talep ediyoruz.

 

PAYLAŞIN
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  

Hakkında haber news24

Tekrar kontrol edin

AKDENİZ BELEDİYESİDEN DÜNYA ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ ŞENLİĞİ

Akdeniz Belediyesi, ‘20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ dolayısıyla farklı mahallelerden yüzlerce çocuğun katılarak yaşıtlarıyla ...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir