RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, “Batı medyası karşısında; İslam coğrafyasının medyası olarak bizlere çok hayati görevler düşmektedir. İslam ile alakalı yanlış algıların önüne geçebilecek bir medya düzeninin oluşturulması şarttır” görüşünü savundu. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da “Batı dünyası dışında kalan Müslüman toplumlarda modernleşme projelerinde katı laikçi bir çizginin benimsenmesi, toplum içinde bir öteki grubu oluşturulmasına neden olmuştur. Bu kapsamda; tepeden inmeci laikçi modernleşme siyasetinin dini toplumsal hayatın dışına atma girişimleri, dine ait sembol ve simgelerin ötekileştirilmesi durumunu da beraberinde getirdi” diye konuştu.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, RTÜK, Ankara Bilim Üniversitesi ve Erciyes Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenlediği İkinci Uluslararası Medya ve İslamofobi Forumu, ATO Congresium’da yapıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, forum için gönderdiği mesajda, şu ifadeleri kullandı:
“İslamofobi tıpkı önü alınamayan veba salgını gibi özellikle Batılı ülkelerde yayılmaya, sokaktaki insandan siyasetçisine, işçisinden kamu görevlisine toplumun tüm kesimlerini zehirlemeye devam ediyor. Sorumsuz basın yayın organlarının da teşvik ettiği nefret atmosferi, Müslümanlarla beraber dili, dini, kökeni farklı olan milyonlarca inanı da olumsuz etkiliyor. Ukrayna krizi bağlamında yaşanan utanç verici tartışmalar İslam düşmanlığı ve kültürel ırkçılığın ulaştığı tehlikeli boyutları ortaya koyuyor. Yükselen İslam düşmanlığıyla mücadelenin sadece Müslümanların değil tüm insanlığın meselesi olduğuna inanıyoruz”
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ise forumun açılış konuşmasında şunları söyledi:
“İslam düşmanlığı dünyada, özellikle de Batıda, adeta kanser hücreleri gibi yayılıyor. Bu nedenle de İslamofobi ile mücadele kaçınılmaz bir hal alıyor… İslamofobi, dünyada yer etmiş bir hastalık olarak da adlandırılabilir. İslam karşıtlığı özellikle de 11 Eylül saldırılarının ardından üst noktaya ulaşmıştır. İkiz Kuleler’e yapılan saldırıdan sonra Amerika’nın başlattığı Müslümanları ötekileştirme stratejisi, pek çok toplumun kültürel yapısında zaten var olan İslam düşmanlığını tetikledi.
Batı medyasında ve özellikle Avrupa’da, İslam’a ve Müslümanlara yönelik olumsuz algı ve davranışların oluşturulmasında ve yaygınlaştırılmasında en büyük rolü medya üstlenmektedir. Bugün İslam düşmanı çevreler, dijital alanı da aktif bir şekilde kullanmaktadır. Böylece nefret, ırkçılık ve İslam düşmanlığını gündemde tutmanın yeni yeni yollarının bulunduğunu görmekteyiz. İslam düşmanı zihinler; gazeteler, dergiler gibi geleneksel kitle iletişim araçlarının yanında dijital gelişmeyi de adeta bir silah gibi kullanabilmektedir. Bu noktada, Batı medyası karşısında; İslam coğrafyasının medyası olarak bizlere çok hayati görevler düşmektedir. İslam ile alakalı yanlış algıların önüne geçebilecek bir medya düzeninin oluşturulması şarttır.”
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, şu değerlendirmeleri yaptı:
İslam düşmanlığı, sistematik şekilde yeniden üretilen yeni forumlarıyla sürekli karşı karşıya kaldığımız küresel bir sorun. İslamofobiyi kısaca, Müslüman karşıtı ırkçılık olarak tanımlayabiliriz. İslamofobi, esasında sadece Batılı toplumlara özgü bir sorun olarak da karşımıza çıkmıyor. Bugün, ırkçılığın bir versiyonu olarak inşa edilen İslamofobi, küresel bir sorun haline gelmiş durumdadır. Hatta 21. yüzyılın hakim ideolojisi olarak da değerlendirmemiz mümkündür.
“Tepeden inmeci laikçi modernleşme siyasetinin dini toplumsal hayatın dışına atma girişimleri, dine ait sembol ve simgelerin ötekileştirilmesi durumunu da beraberinde getirdi”
İslamofobinin, Batı dışındaki Müslüman toplumlarda dahi gözlenir hale geldiğini maalesef hepimiz biliyoruz. Kolonyal tecrübe yaşamış ya da radikal bir modernizasyona tabi tutulmuş Müslüman ülkelerde dahi bu sorunun yoğun bir biçimde yaşandığı gözleniyor. Batı dünyası dışında kalan Müslüman toplumlarda modernleşme projelerinde katı laikçi bir çizginin benimsenmesi, toplum içinde bir öteki grubu oluşturulmasına neden olmuştur. Bu kapsamda; tepeden inmeci laikçi modernleşme siyasetinin dini toplumsal hayatın dışına atma girişimleri, dine ait sembol ve simgelerin ötekileştirilmesi durumunu da beraberinde getirdi. Avrupa genelinde Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarının yalnızca yüzde 17’sinin belgelenebildiği göz önüne alındığında Avrupa’daki durumun ne denli endişe verici olduğu ortadadır.
“İslamofobinin de tıpkı antisemitizm gibi insanlık suçu olarak kabul edilmesini talep ediyoruz”
Avrupa’nın savaş nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan Ukraynalılara kapılarını açarken; Suriyelilere, Afganlara ya da Afrika’dan gelen sığınmacılara yönelik ayrımcı tavır içinde olması çelişki olarak karşımızda durmaktadır. Avrupa’da kimi siyasetçilerin Ukraynalıları ‘savaştan kaçanlar’, Suriyelileri ise ‘ülkeye yasa dışı girmeye çalışanlar’ şeklinde kıyaslaması ibret verici olarak hatırlanacaktır. Bu ikircikli tavrın Batı medyası tarafından ‘Ukraynalılar beyaz, Hristiyan, Avrupalı. Suriyeliler değil’ yorumlarıyla meşrulaştırılmaya çalışılması da unutulmayacaktır.
“İslamofobinin de tıpkı antisemitizm gibi insanlık suçu olarak kabul edilmesini talep ediyoruz. İslam karşıtlığının ifade özgürlüğü adı altında meşrulaştırılmasına izin vermeyeceğiz. A Bütün medya ortamlarında ne yazık ki hala İslam karşıtı manipülasyonlar ve Müslümanlara yönelik nefret dolu stereotiplerle karşılaşıyoruz. Bu sorun elbette Müslümanlara yönelik sanal imajlardan oluşuyor. Kitleleri nefret ve düşmanlığa sevk etmekten başka sonuç doğurmayan örneklere batılı siyasetçilerde de rastlıyoruz” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, İslam’ın birtakım merkezler tarafından itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını söyleyerek, “Karalama kampanyasına dönüşen bu durum, insanları İslam ve Müslümanlar hakkında yanlış yönlendirmeyi ve ön yargı oluşturmayı hedeflemektedir. Bu kara propaganda, medya vasıtasıyla daha da beslenerek Müslümanlara karşı ırkçı saldırıya dönüşmektedir. İslam ve Müslümanları tehdit unsuru olarak göstermek adına küresel bir algı operasyonu üretilmekte, ümmet varlığımıza yönelik planlı operasyonlar yapılmaktadır” diye konuştu.“İslam coğrafyasının işgal edilen bölgelerinde ortaya çıkarılan terör örgütlerinin İslam ile ilişkilendirilmesi tam anlamıyla çarpıtma ve İslam’a yapılmış açık bir bühtandır” diyen Erbaş, bu örgütlerin “en fazla zararı Müslümanlara ve İslam’a verdiğini” söyled
Erbaş, İslam’ın şiddet ve terörü besleyen bir ideolojiden ibaret gösterildiğini kaydederek, İslamofobiyi “hain ve karanlık projenin adı” olarak tanımladı. Erbaş şunları kaydetti:
“İslam ile örtüştürülen o terör örgütlerine silahları kim veriyor, o örgütleri kim destekliyor? İslam düşmanları onları destekliyor. ‘Alın bu silahları Müslümanları öldürün’ diye. Bunlar İslam düşmanlığı endüstrisine malzeme üreten taşeron örgütlerdir.
Malumunuz olduğu üzere İslam hakkında oluşturulan olumsuz algının arka planında kitle iletişim araçlarının ve birtakım medyanın büyük payı vardır. Maalesef medya nesnellikten uzaklaştığında dini ve ideolojik saiklerle nefret söyleminin, alabildiğine itibar suikastının yapıldığı zemin haline gelebilmektedir”
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ise “İslam; bütün iftiralara, milyarlarca euro ve dolar harcanarak yürütülen siyasetten sanata, her şeyin alet edildiği algı yönetimine rağmen dünyanın en hızlı yayılan dinidir. Bundan çok rahatsızlar, her yolu deneyerek bu rahatsızlıklarını ortaya koyuyorlar” dedi.
Ersoy; Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinde de İslam karşıtlığının görüldüğünü ve ABD medyasında bunun örneklerinin yer aldığını ifade etti. Ersoy, İslam karşıtlığına karşı uluslararası toplumda İslamofobiyi yayma hedefinin suç kapsamına alınabileceğini kaydederek, “En önemli etkiyi sağlayacak unsur İslam dünyasının birliği ve beraberliği olacaktır. Öner süreceğimiz her fikrin ortaya geçirilmesi bu birliğin gücüyle mümkündür. Ayrıca bu güç yalancıları doğruya mecbur etme potansiyeli de taşımaktadır” diye konuştu. Ersoy, “medyanın karşısında medya ile durmak” gerektiğini de söyledi. (ANKA)